MUTLU ÇOCUK YETİŞTİRMEK İSTEYEN AİLELERE 19 TAVSİYE
Aileyi nasıl iyileştireceğimi
bilince,
dünyayı da iyileştirebileceğime
inanıyorum.
- Virginia Satir
Aile ile ilgili olarak
şu ana kadar birçok yazı okudunuz; ancak sıkça karşılaşmadığımız çok önemli bir
konu daha var. Bu anlatacaklarım çerçevesinde ‘aile, çocuk ve aralarındaki iletişim’ konularını daha iyi
özümseyeceğinize inanıyorum.
Ailenin değişmesi,
bilinçlenmesi ve çağımıza modernize edilmesi; toplumu ve hatta tüm dünyayı
değiştirecektir. Bu açıdan ülkemdeki çocukların doğru yetişmesi, aile içindeki
huzuru ve çevreyle olan doğru iletişimi önceliğimiz olmalıdır. Yani mutlak idealimiz
her zaman ‘mutlu aileler’ olmalıdır.
Bu açıdan çocuğa karşı gösterdiğimiz ilgi ve davranıştan söylediğimiz sözlere
kadar birçok konuda özenli ve dikkatli olmalıyız. Bu yazımda sizlere sıkça
yaşanılan birçok konuda bazı ipuçları vermek istedim.
Amacım ve Hayalim: Çocukları,
ailenin bir üyesi ve kendi dışında bağımsız bir birey olarak gören; çocukların
aklını, farkındalığını ve becerilerini küçümsemeyen, fikirlerini soran ve
konuşmasını saygısızlık olarak değerlendirmeyen; çocuklara kendi inanç
kalıplarını uydurmaya çalışmayan ve geleneksellikten yenilenmeye geçebilen
aileler benim en büyük hayalimdir.
Öz Disiplin, Görev Bilinci ve
Motivasyon
Öğrencinin ders
çalışmama ve sorumluluklarını yerine getirmeme sorunu aile ve öğretmen
tarafından en fazla endişe uyandıran konuların başında gelmektedir. Ancak kabul
etmeliyiz ki ders çalışmak ya da yapmak zorunda olduğu ve kendinin
belirlemediği bu sorumluluklar insanları pek heyecanlandırmayan uğraşlardır.
Hiç kimse bu durum altında görevlerini yerine getiremez; ancak ‘öz disiplini’ ve ‘görev bilincini’ oluşturabilmiş ‘iç motivasyonu yüksek’ bireyler bu çıkmazdan çıkabilir.
Bunlar hiç de öyle
sanıldığı gibi kolay kazanılan, oluşturulan ya da geliştirilen özellikler
değildir, ne yazık ki. Bu kazanımlar bireyin en küçük yaşlarından itibaren
aile, çevre ve öğretmenlerin müdahaleleri, davranışları, sözleri ve iletişimi
gibi yüzlerce faktörün etkili olduğu kazanımlardır. Ancak ne olursa olsun bir
yerlerden başlamak isteyen ailelere ve öğretmenlere bazı tavsiyelerim
olacaktır.
Bu tavsiyelerimi madde
madde ve açıklamalar şeklinde oluşturmak istedim; çünkü her birinin hayati
öneme sahip olduğuna inanıyorum ve gereken dikkati üzerlerine toplamak
istiyorum. Ayrıca paylaştığım bilgiler en çok değer verdiğim, bir öğretmen ve
aynı zamanda bir baba olarak uygulamaya çalıştığım pedagojik yaklaşımlardır. Burada
bir çocuğu her yönüyle ele alan uygulama, yöntem ve teknikler yok, farkındayım.
Bu eksikliği sadece pedagoji alanında yazılmış olan kitapları okuyarak
gidereceğinize inanıyorum.
Ailelere 19 Öneri - Pedagojik
Notlarım
1. En önemli öncelik olarak
aileler, çocuğun ev içinde ve dışındaki görevlerini ve sorumluluklarını
yazılı ya da sözlü kurallar şeklinde oluşturmalıdır. Bu kuralların tutarlı bir
şekilde aile bireylerince uygulanması, çocuğun sorumluluk alt yapısını
oluşturacaktır. Ayrıca bu kurallar aileye ilkeli ve prensipli bir yapı
sağlayacaktır.
2. Tv ve bilgisayar gibi araçların kullanım saatleri; oyun ve
eğlence zamanları; geziler ve tatiller ailece belirlenmelidir. Ev içindeki her
durum tesadüfe değil, planlamaya bırakılmalıdır. Aynı zamanda beraber alınan
tüm kararlar demokratik aile yapısını güçlendirecektir ve alınan bu kararların
sorumluluğu paylaşılacaktır.
3. Kitaplık oluşturularak evde tüm ailenin bir okuma saati
olmalıdır. Çocuklar her şeyi modelleyerek öğrenirler ve en iyi örnek anne ve
babadır. Çocuğun televizyon izlemesi değil de ders çalışması bekleniyorsa
ailenin de televizyon konusunda fedakar olması gerekmektedir. Böylece çocuğun
ders çalışarak bir şeyler kaçırdığını ya da bir şeyleri feda ettiğini düşünmesi
engellenmiş olur.
4. Çocuğun sorumluluk ve görev bilincinin gelişmesi için çocuğa,
ev içinde ve dışında aşırıya kaçmayacak sorumluluklar verilmelidir. Bu
sorumluluklar, çocuğun psikolojisini de düşünerek bilişsel ve fiziki
becerilerinin üstünde olmamalıdır.
Örneğin; sorumluluk kazanması açısından dedelerden kalan
tekniklerle çocuğa pazarda limon sattırmak, çocuğu algısının dışında bir durum
içinde bırakacaktır. Özgüven açısından uzun vadede etkili bir yöntem olsa da
kısa vadede çocuğun içinden çıkamayacağı bir psikolojik durum yaratabilir.
İlerde anlarsın tarzıyla sorumluluk vermek yerine, o anda anlayabileceği ve bir
amaca hizmet edecek sorumluluklar yüklemek daha faydalıdır.
5. Çocuğun söylediği yalanlar, uydurmalar ve savsaklama gibi
hareketlerin farkında olduğunuzu uygun bir dille söylemeniz ve bu hareketlerin
doğru bir davranış olmadığını bildirmeniz gerekmektedir. Daha sonra görmezden gelme tekniği uygulanarak bu
alışkanlık süreç içerisinde söndürülür. Aksi halde çocuk bu tür davranışları ve
hareketleri istemediği durumlardan kaçmak için kullanacaktır.
6. Ceza ve ödül gibi kavramlar çok dikkat edilmesi gereken
noktalardır. Davranış değiştirmede veya doğru alışkanlıklar oluşturmada bu
kavramları geleneksel yöntemlerle kullanmak çoğu zaman ters etki yapabilir.
Her olumlu duruma verilen ödüller, rüşvet diye adlandırdığımız
bir hal alır ve çocuk açısından bir beklenti oluşur. Bu beklenti her seferinde
karşılanmazsa, yani ödüllendirilmezse çocuk o alışkanlıktan kopar. Burada
çocuğun yapması gereken görevleri ve sorumlulukları ödüllendirmek, uzun vadede
dış kaynaklı motivasyon kaynaklarını harekete geçirir ve çocuk dış motivasyon
tipi birey halini alır. Dönüt alamadığı tüm davranışları sönmeye başlar.
Ceza da aynı mantıkla düşünülebilir. Yapılmayan ödev veya görev,
yani yerine getirilmeyen sorumluluklar cezalandırıldığı takdirde çocukta
nefret, isteksizlik ve değersizlik gibi duygusal durumlar yaşanır. Eğitim
alanında cezanın yanlış yerlerde kullanımı ayrı bir sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Örneğin; ceza olarak bir saat fazla kitap okuyacaksın, cezalısın
yüzmeye gitmeyeceksin, cezalısın bir hafta gitar yok sana, vb. gibi söylemler
çocuğun kafasındaki doğru ile yanlışı karıştırmasına neden olur. Burada kitap,
müzik ve spor gibi kazanmasını arzu ettiğimiz durumları ceza aracı olarak
kullanmak, bunların çocuk tarafından olumsuz algılanmasına neden olacaktır.
7. Peki, ceza yerine ne
olmalı? Hayat içerisinde her bireyin yapmadığı görevler sonucunda ödeyeceği
bir ‘bedel’ muhakkak olmaktadır.
Katılmadığı toplantının sonucunda alabileceği bir işi kaçırmak, geç teslim
ettiği ürünler sonucunda müşterilerini kaybetmek gibi bireylerin hayatta
karşılaşacağı yüzlerce bedel vardır.
Dikkat ederseniz bunlar ceza değil hatalarımız sonucunda gerçekleşen doğal
sonuçlardır.
Aynı şekilde çocuğunda görevlerini aksattığı zamanlarda bir
bedel ödemesi gerekmektedir. Bu açıdan matematik ödevini yapmayan bir çocuğun
bilgisayar oynamaması bir cezadır ve bu görev ile ceza birbiriyle
örtüşmemektedir. Bu ilişkisizlik sonucunda çocuk ya matematiğe karşı tamamen
soğuyacak ya da bilgisayarla oynamak için ödevini öğrenme amacı taşımadan
göstermelik yapacaktır. Yani ödev araç, bilgisayar amaç halini alacaktır. Ancak
bu durum karşısında çocuğun ödeyeceği bir bedel her zaman daha etkili olacaktır.
Ödevi yapmamasının altındaki biyolojik, psikolojik, akademik ve hazır
bulunuşluk gibi tüm nedenleri araştırmak kaydıyla çocuğa ceza vermek yerine, o
görevle birebir uyumlu ve ilişkili bir bedel ödetmek çocuğun sorumluluk
bilincini arttıracaktır. Bunun için de ebeveynlerin biraz kafa yorması
gerekecektir.
Cezalandırmaktan önce yapılacak daha önemli noktalar
bulunmaktadır. Başta da söylediğim gibi öncelikle ailede bazı prensiplerin
belirlenmesi ve kurallar bütününün olması gerekmektedir. Daha sonra sorumluluk,
görev bilinci, iç motivasyon ve iç disiplin gibi kavramları geliştirmek
zorundayız. Her şeye rağmen yine devam eden sorunlarda çocuğa ceza vermek
değil, bedeller ödetmeliyiz. Bazı aşamaları geçmeden ve temelleri oturtmadan
çocuktan çok şey beklemek de hata olacaktır. Sabır ve azimle kurallar koymalı,
prensipler oluşturmalı ve bunları uygulamalıyız.
8. Bireylerin isteklerine ulaşamadığı anlarda gösterdiği
birincil duygu kaygıdır ve ardından öfke başlar. Çocuğunuzun tüm çabanıza
rağmen ödevlerini ve sorumluluklarını aksatması sizi kaygılandırabilir ve bu
aşamada yönetemediğiniz öfke duygusu çocuğunuzu olumsuz etkileyebilir. Bu
yüzden doğru ve pozitif iletişim içinde olmak ve inatla çözüme odaklanmak
gerekmektedir.
9. İnsanlar uzun vadede karşılığını görecekleri etkinliğe
gereken özveriyi göstermekte zorlanırlar. Çünkü bizler en kısa sürede
karşılığını alabileceğimiz faaliyetleri tercih ederiz. Bu haz odaklı yaklaşım,
bizi uzun bir zaman sonra bekleyen sınavları veya görevleri ertelememize neden
olur. Son gün çalışan öğrenciler, son anda işlerini bitiren ustalar, tüm
işlerini son güne erteleyen kişiler ve kısa hedefler belirleyen insanlar gibi
yüzlerce örnek verebilirim.
Bu durumdan kurtulabilmek için uzun vadeli planlar yapılmalı ve
hedefler belirlemeliyiz. Bu hedefler alelade değil gerçekten istediğimiz ve
hayatımızın bir parçası olabilecek düzeyde hedefler olmalıdır. Bunun için derin
düşünmek ve hayat amaçlarımızı, değer yargılarımızı ve inanç kalıplarımızı
belirlemek gerekmektedir.
10. Hayatımızda motivasyon kaynakları
önemli yer tutar. Bunlar iç ve dış motivasyon dediğimiz, bizim karakter
yapımızı da belirleyen etkenlerdir. İstekli, sabırlı, azimli, disiplinli ve
özverili bireylerin iç motivasyonları yüksektir. Bu açıdan dışarıdan övgü ya da
ödül almadan görev bilinciyle birçok konunun üstesinden gelebilirler. Çoğu
zaman övgü, bu tarz kişileri rahatsız bile edebilir. Görev olarak
nitelendirdikleri işler dolayısıyla övgü kabul etmezler ve işte bizler bu tarz
insanları mütevazı diye adlandırırız.
Dış motivasyona muhtaç olan bireyler ise sürekli yönlendirilmeye
ihtiyaç duyarlar, çabuk sıkılır ve birçok işi yarım bırakırlar, erteleme ve
bahaneler hayat tarzlarıdır. Kısa yoldan gitmeyi severler ve uzun vadeli
hedeflerden kaçınırlar. Onlar için sorumluluk yok denecek kadar azdır.
Burada ailelere ve öğretmenlere çok büyük işler düşmektedir.
Çocuğun dış motivasyon kaynaklarına olan yatkınlığı doğru tespit edilmeli ve bu
konunun üzerine gidilmelidir. En başta çocuğa yönlendirmelerde bulunmadan,
doğruyu bulması sağlanmalıdır. Sorumluluklar verilmeli ve bu sorumlulukların
olumlu ya da olumsuz bedelleri yaşatılmalıdır. Uzun vadeli hedefler, planlar ve
programlar yapılmalı; zamanlama kontrol altında tutulmalıdır.
Yani çocuğu suçlamak ya da eleştirmek yerine, motivasyon
kaynaklarını doğru tespit etmek ve iç motivasyon kaynaklarını harekete
geçirecek faaliyetler yaptırılmalıdır.
11. Sorumluluk ve görev bilincini
geliştirmek için başlangıç aşamasında çocuğa fazla yüklenmek yanlıştır.
Yapabileceği ve kapasitesi kadar görev, ödev ve sorumluluklar verilmelidir.
Örneğin; çocuğun günlük çalışabilme miktarı bir saatse siz 30
dakika olarak belirleyin ve uygun bir ortamda yarım saat çalışmasını bekleyin.
İsterse daha fazla çalışabileceğini; ancak en az yarım saat ders çalışması
gerektiğini söyleyin. Bu faaliyet bir süre (en
az beş hafta) devam ettiğinde çocuğun ders çalışma alışkanlığı
gelişecektir. Bu aşamadan sonra çalışma saatlerinde bir miktar artış olabilir
ve kademeli olarak artış devam etmelidir.
Unutulmamalıdır ki ödevler veya yapılması gereken
sorumluluklarla ilgili nörolojik aktiviteler* oluştuktan sonra alışkanlığın
kalıcılığı sağlanır. Burada aile ve öğretmenlerin başladıkları işe sabır ve
inatla devam etmeleri gerekmektedir.
(*Bir alışkanlık zihinsel olarak bir yol çizmiştir ve insanlar
otomatik pilotta o alışkanlığı yapıyordur. Yeni alışkanlığın bu yolun bazı
noktalarını değiştirebilmesi için de belirli bir tekrara gerek duyulacaktır.
Öğrenilen yeni durum için yeni bağlantıların kurulması ve eski bağlantıların
silinmesi için en büyük ihtiyaç zamandır. Bu zamanı çocuğa tanımak da bizim
görevimiz olmalıdır.)
12. ‘Her
şeye rağmen çocuğum muhteşem biri olmalı.’ gibi bir düşünce çok yanlıştır.
Her insan farklıdır ve farklı alanlarda yapabileceği iyi bir şeyler mutlaka
vardır. Anne ve babanın kendi arzularını çocuk üzerinde gerçekleştirmeye
çalışması, tüm aile bireylerine zarar verecek kadar tehlikelidir.
13. Çocuk gelişiminde doğru zannedilen
bazı yanlış düşünceler vardır. Örneğin;
çocuğum hiç hata yapmamalı düşüncesi.
İnsanın doğasına uymayan bu düşünce çocuklar için de geçerlidir elbette.
Her insan hata yapabilir, önemli olan bunlardan ders çıkarmaktır.
14. Bir diğer düşünce çocuğumun hiçbir eksiği olmamalı düşüncesi. Her insanın temel
ihtiyaçları dışında bazı eksiklikleri olabilir ve çocuk açısından olmalıdır da.
Bu ihtiyaçların zamansız ve çabasız karşılanması doyumsuz çocuklar meydana
getirir.
15. Çocuğum
her şeyden önce gelir düşüncesi de sıkıntılı bir düşüncedir. Çocuklar da evin bir üyesi olarak
herkesle eşittir. İstisnalar haricinde önceliğinin olması demokratik aile
yapısına terstir ve en çok ailenin diğer üyelerine zarar verir.
16. Bir diğer popüler söylem de arkadaşlık
meselesidir. Ben onun en iyi arkadaşı
olmalıyım gibi bir düşünceyi de sıklıkla duymaktayız. İnsanların tüm sosyal
yapılarında doğal bir lidere ihtiyaçları vardır ve bu üstlük; kural ve
prensiplerin savunucusu, yani kontrol mekanizmasıdır. Çocuğun da her şeyden çok
bir anne ve babaya ihtiyacı vardır. Yani evdeki kurallar bütününün kontrol
mekanizması, lideri anne ve babadır. Bu açıdan arkadaşlık kavramını birbirine
eşit ve birbirinin üstü olmayan bir yapı olarak değerlendirirsek arkadaşlığın
anne ve babaya yanlış bir rol olduğu sonucunu çıkarabiliriz.
17. Ailede anne ve babanın tutarlı olması çocuk açısından hayati
öneme sahiptir. Birinin reddine, diğerinin onay vermesi çocuğun arada kalmasına
ve sonuçta da çocuğun bu durumu kötüye kullanmasına neden olur.
18. En önemli konulardan biri de çocuğu bir birey olarak görememe
meselesidir. Toplumumuzda genellikle çocuğun bir kalabalıkta, toplantıda ya da
bir ziyarette özgürce konuşması, derdini anlatması, fikrini söylemesi
ayıplanır. Çoğu kez susturulur ve neden olarak da büyüklere olan saygısızlık
gösterilir. Çoğu çocuk ilk başlarda bunu anlamlandıramaz ve değersizlik
hissiyle dolar.
Bu konu ince ve hassas bir konudur aslında.
Çocuğun özgürce konuşma hakkı, arsızlık boyutuna ulaşmayacak şekilde
verilmelidir. Burada belirttiğim arsızlık tabiri, çoğu kez özgüven kavramıyla
karıştırılır. Arasında ince bir çizgi vardır ve bu hassas dengeyi de aile;
mantıklı kurallar, etkin dinleme, ilgi, sevgi ve değer verme gibi konuları
içselleştirmekle sağlayabilir.
Anne veya babanın, çocuğun şımarıklık
olarak nitelenen davranışlarıyla fikrini söylemek veya merakını dindirmek
amacıyla söze karışmasını aynı kefeye koyarak azarlaması ve engellemesi büyük
bir sorun yaratacaktır. Yetişkinlikte fikrini rahatça ifade edemeyen,
duygularını bastıran, korkak ve sorunlu bir birey olabileceği gibi kendi
çocuklarına da aynı şekilde davranan bir ebeveyn olma ihtimali yüksek
olmaktadır.
19. Son olarak çocuğunuzu olduğu gibi kabul edin,
yargılamalardan ve kıyaslamalardan kaçının. Eleştirmek ve her hatasını yüzüne
vurmak yerine olumlu iletişimi kurun. Her şeyin konuşularak ve sevgiyle
üstesinden gelinebileceğini asla ama asla unutmayın ve buna tüm kalbinizle
inanın. Yunus Emre’nin dediği gibi ‘Sevgi gelince tüm eksiklikler biter.’
Çocuğunuzu çok sevin, sevdiğinizi gösterin ve değerli olduğunu hissettirin.
Eğitimci
- Yazar Uğur KALKAN
Yorumlar
Yorum Gönder